Skip to content
terapi ekolleri

Başlıca Terapi Ekolleri Nelerdir? Nasıl Çalışırlar?

Dünyada bugün yaklaşık 8 milyar insan yaşıyor. Şimdi kendinizi düşünün… Hayatınızı, sizin için önemli ve önemsiz olan şeyleri. Unuttuğunuz detayları. En sevdiğiniz kaleminizin rengini. Eski sevgilininin sizde bıraktığı burukluğu. Dedenizin evinin kokusunu. Çocukluğunuzda sokaktan geçen simitçiye “simitçiii” diye bağırmanın heyecanını. Hayatınızın tamamını oluşturan ve yalnızca bir kısmını diğer insanlarla paylaşabildiğiniz iç dünyanızın tamamını. Acılarınızı, korkularınızı. En karanlık ve “Bunu öğrenirlerse veya bunu görürlerse beni kimse sevmez!” dediğiniz yanlarınızı. Bunları aşarken yaşadığınız duyguları… Biricikliğinizi… İşte bu biriciklikten yaklaşık 8 milyar tane var. Bunun ne demek olduğunu hayal etmeniz için ufak bi ara vermenizi rica ediyorum.

Psikoloji görece yeni bir bilim dalı ve bu nedenle hala her gün yeni birçok ekol ortaya çıkıyor. Aslında dünyada 8 milyar insan olduğunu düşününce ve herkesin biricikliğini de hesaba katınca bu kadar çok terapi ekolü olması çok iyi bir şey! Bir diğer taraftan bu kadar çok seçenek olması danışanlarda kafa karışıklığına yol açabilir… 

Peki terapiye başlamaya karar verdiğinizde karşınıza çıkabilecek olan ekoller nelerdir? Şimdi bunların başlıcalarını ve çalışma stillerini birlikte inceleyeceğiz.

Psikanaliz

Psikanaliz aslında bütün terapi ekollerinin ortaya çıktığı kaynaktır. Sigmund Freud tarafından geliştirilmiş olan bu ekolde baş rolü bilinçaltı oynar. Bilinçaltı adını verdiğimiz alan bebeklikten itibaren dünyadan topladığımız verileri depoladığımız yerdir. Farkındalığımızın dışında kalan, her istediğimizde erişemediğimiz kök bilgilerin depolandığı bu alan psikanalize göre ruhsal sorunlarımızın da kaynağıdır. Psikanaliz der ki, bugün “böyle” davranıyorsak bunun sebebi buradaki verilerdir. Bu verilerin neler olduğu, anne ve baba ile olan ilişkiler, ilk çocukluktaki olaylar ve gençlik yaşantıları bu terapi ekolünde ortaya çıkarılmaya çalışılır ve derinlemesine irdelenir. Psikolojinin gelişimi açısından çok önemli bir ekoldür. Bu önemini de “bilinçaltı” kavramını ortaya atmasından alır. Psikanaliz, ardından ortaya çıkmış olan birçok terapi ekolüne kaynak olmuştur. Bu ekolde danışan bir divana uzanır ve terapist de onun arkasında oturur. Terapist yönlendirmesinin yok denecek kadar az olduğu bir terapi ekolüdür. Danışanın aklına gelen her şeyi serbest çağrışım adı verilen bir teknikle anlatması üzerine kuruludur. Bir terapistin psikanaliz uygulayıcı olabilmesi için kendi analizinden geçmiş olması gerekmektedir. İyileşmenin ancak çok uzun zaman harcayarak (haftada 3-4 seans olmak üzere yıllar boyunca süren psikanalizler mevcuttur) mümkün olduğu bu ekol günümüzde terapistler tarafından eskisi kadar tercih edilmemektedir.

Psikodinamik

Psikodinamik terapi, psikanalizin devamı niteliğindeki ekoldür. Sigmund Freud’un görüşlerini güncele uyarlayarak uygulayan bu ekol bugün terapiye başlayacaksanız büyük olasılıkla en çok karşınıza çıkacak birkaç ekolden bir tanesidir. 

Bugün yaşanılan sorunun kaynağının geçmiş yaşantılar olduğu temel varsayımından hareket eden psikodinamik yaklaşımda güncel sorunlara odaklanmak yerine bu sorunların kaynağına inerek kalıcı çözümler yaratmak amaçlanır. İnsan zihninin katmanlı yapısını, yani bilinçaltını, ön plana alan ekolde ilişkiler önemli bir yer tutar. Özellikle ilk ilişkilere tıpkı psikanalizdeki gibi büyükçe bir alan ayrılır. Psikanalizle literatüre giren id, ego ve süperego kavramları da psikodinamik terapiyle çalışan bir uzmanın dağarcığındaki önemli kelimeler olacaktır.

Basite indirgeyerek anlatmak gerekirse; id dürtülerimizi, süpergo toplumsal/kültürel kurallarla olan bağımızı ve ego ise bu ikisi arasındaki köprüyü temsil eder

Psikodinamik ekolde bilinçaltına bastırılmış olan duygu ve düşüncelerin bilinç düzeyine çıkarılması amaçlanır. Danışanın farkında olmadığı isteklerini ortaya çıkarmak ve danışanın bu istekleriyle yüzleşmesi süreci psikodinamik terapinin önemli bir adımıdır. Sonrasında ise bu istek ve arzuları hayata entegre etmek için baş etme stratejilerine zaman ayrılmaktadır.

Psikodinamik ekolü psikanalizden ayıran önemli bir fark terapistin aktifliğidir. Terapist birazdan anlatacağım Bilişsel Davranışçı Terapi ekolündeki kadar aktif olmasa da bazen yönlendirici olmayan açık uçlu sorularla danışana yol gösterebilir. (Şu anda aklınızdan ne geçiyor?” gibi) Bugün yaşadığı bir sorun ile çocukluk döneminde yaşadığı sorun arasındaki bağlantıyı kurarak danışana bunu işaret edebilir.

Danışanın günlük hayatında yaşadığı sorunları terapinin mikrokozmosuna da getireceği ve terapistine yansıtacağı (psikoloji jargonunda buna “aktarım” denir) öngörüsü psikodinamik terapinin bir başka önemli parçasıdır. Bu aktarımın; terapi odasında, burada ve şimdi çalışılması ile terapi dışı hayattaki ilişkilerin bir nevi provası terapist ile yapılır ve bu yolla çözülmeler gerçekleşebilir.

Bilişsel Davranışçı Terapi 

Bilişsel davranışçı terapi bugün en çok kullanılan ve hedef odaklı bir terapi ekolüdür. Bu ekolde karşımıza üç önemli kavram çıkmaktadır: düşünce, duygu ve davranış. Birbirlerini etkileyen bu üçlü bilinç düzeyinde çalışılır. Her seansın konusu terapist ve danışan tarafından ortaklaşa belirlenir. Terapistin görece aktif olduğu bir ekol olan bilişsel davranışçı terapide, terapist danışanın hikayelerindeki önemli noktaları işaret ederek danışana bunları farkettirir. “O anda ne hissettiniz?”, “Aklınızdan geçen düşünce neydi?” gibi sorularla danışanın duygu ve düşüncelerine ulaşılması hedeflenir. Negatif duygulara yol açan olumsuz düşünce kalıplarının gerçeklikle uyumları danışan ve terapist tarafından beraberce test edilir ve danışanın bilişsel çarpıtmaları üzerinde durulur. Bilişsel çarpıtma, danışanın kendi düşüncelerine gerçeklikle uyumlarına bakmaksızın inanması anlamına gelen bir fenomendir. Örneğin, “Telefonuna cevap vermedi, kesin arabayla kaza yaptı.”, “Gözlerini kaçırıyor, kesin benden sakladığı bir şey var.” gibi. “Bu durum en yakın arkadaşınızın başına gelse ona ne önerirdiniz?” gibi sorularla danışanın kendi hayatına objektif bir bakış açısı kazanması ve olaylara bütünsel bakması amaçlanır.

BDT, bilinçdışını reddetmez ancak bilinçdışı ile çalışmaz. Bu ekoldeki hedef, semptomları azaltmak olduğu için kısa sürede sorunların çözüldüğü vakalar görülmektedir. Kısa sürede çözüme ulaşması BDT’yi danışanlar için de ekonomik bir tercih haline getirmektedir. BDT ile uzun süreler çalışmak da danışanın kişiliğine uygunsa ve terapide ilerleme katediliyorsa mümkündür.

 

Özetle bugün terapiye başlamayı düşünenler büyük ihtimalle bu ekollerle karşılaşacaklar. Hem meslektaşlarım için hem de bize danışacak olan herkes için bilinçlenmenin iyileşmek için son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda detaylıca açıkladığım bu üç ekol dışında, alanda onlarca ekol var. Şema terapi, logo terapi, varoluşçu analiz, kısa süreli çözüm odaklı terapi ve daha niceleri… Ayrıca ben de dahil olmak üzere birçok psikoterapist eklektik (birden fazla ekole dağarcığımızda yer verdiğimiz) yaklaşımı kullanıyoruz. Ve yine ayrıca, teknikler ve ekoller terapistlerin ne yapacaklarını bilmeleri açısından son derece önemli olsa da terapinin en önemli yapıtaşı olan “uyum” ekolden bağımsız bir şey… Eğer yardıma ihtiyacınız varsa ve terapi almaya karar verdiyseniz, terapistinizle bağ kurmanız ve ona güvenmeniz, onun hangi ekolle çalışıyor olduğundan daha önemlidir. Hem bedensel hem de ruhsal açıdan sağlıklı bir hayat dileklerimle…

Back To Top