Psikolojide direnç nedir? Bireylerin değişim ya da gelişim sürecine karşı gösterdiği bilinçdışı bir karşı çıkma,…
COVID-19’un Ruh Sağlığı ve Madde Kullanımıyla İlişkisi
Covid-19 pandemisi ve sonucu olan ekonomik durgunluk birçok insanın ruh sağlığını olumsuz etkiledi ve halihazırda zaten psikopatalojiye sahip olan ve madde kullanım bozukluğu olan kişilerin önünde baş etmeleri gereken yeni engeller oluştu. Temmuz 2020’de KFF(Kaiser Family Foundation) tarafından düzenlenen bir ankette ABD’deki yetişkinlerin %53’ü ruh sağlıklarının korona virüsten kaynaklı kaygı ve stresten olumsuz etkilendiğini belirtti. Bu oran anketin ilk yapıldığı tarih olan Mart’ta 2020’de belirtilen %32 oranından belirgin derecede yüksektir. Birçok birey aynı zamanda korona virüsten kaynaklanan kaygı ve stresten dolayı uyku bozukluğu (%36), yeme bozukluğu (%32), alkol ve madde kullanımında artış (%12) ve varolan ruhsal bozukluklarının kronik semptomlarında kötüleşme (%12) olduğunu belirttiler. Pandemi süreci uzadıkça, alınması gerekli toplumsal sağlık önlemleriyle birlikte iş kaybı ve yalnızlaşma sonucunda bu tip belirtiler yoğunlaştı.
Bu makale korona virüsünün yayılmasıyla ortaya çıkan ruhsal bozukluklar ve madde kullanımıyla ilgili bilgilendirme yapmaktadır. Özellikle, sosyal mesafe uygulamasının ve ekonomik durgunluğun ruhsal sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini, bir diğer taraftan da ruh sağlığı merkezlerine ve madde bağımlılığı servislerine pandemi sürecinde ulaşmadaki zorlukları tartıştık. Çoğunlukla Covid-19 pandemisinin ruhsal sağlığa etkisi hakkındaki verilerden yararlandık. Ayrıca gerekli yerlerde, KFF anketinin verilerinden ve pandeminin sağlık ve ekonomiye etkisini araştıran Census Bureau’nun “Ev Halkının Nabzı – Measuring Household Experiences during the Coronavirus Pandemic” (https://www.census.gov/data/experimental-data-products/household-pulse-survey.html) anketinin verilerinden yararlandık. Ana fikirler aşağıdakileri içermektedir:
Araştırmanın ana iskeleti sosyal izolasyonu ve yalnızlığı, bozulan ruhsal sağlıkla ilişkilendirmektedir. Mart’ın sonunda edinilen verilere bakıldığında kendisini karantinaya alan insanlar (%47), kendisini karantinaya almayan insanlara (%37) kıyasla çok daha yüksek koronavirüs kaynaklı kaygı ve stres belirtileri göstermiştir. Özellikle, aile üyelerinin arasında ergenlerin ve yaşlıların bulunduğu haneler için pandemi sürecindeki yalnızlık ve izolasyon, ruhsal bozuklukların davetiyesi halini aldı. 65 yaşından yaşlı yetişkinlerin arasında olumsuz ruhsal sağlık belirtileri Mart’tan itibaren artış gösterdi. Anket verileri gösteriyor ki, 18 yaşından küçük çocukları olan kadınlar, eşlerine göre daha fazla kaygı ve stres belirtiyor.
Araştırmanın ulaştığı bir diğer sonuç gösteriyor ki; iş kaybının yol açtığı depresyon, anksiyete, stres ve düşük benlik saygısı, madde kullanımını ve intiharları arttırabilir. Anket verilerinden gördüğümüz kadarıyla gelirlerini veya işlerini kaybeden insanların yarısından fazlası koronavirüs kaynaklı kaygılarının yüksek olduğunu belirttiler. Düşük gelirli insanlar yüksek gelirli insanlara göre daha yüksek kaygı seviyeleri belirttiler.
Ön cephelerde çalışan sağlık görevlilerinde görülen tükenmişlik sendromuna bağlı bozulmuş ruhsal sağlık ve fiziksel sağlığı kötü olan bireylerde görülen anksiyete artışı da diğer problemlerdir. Pandemiden önce ruhsal sağlık sorunları ve madde kullanım bozuklukları olan bireyler ve bu dertlerden pandemiden sonra muzdarip olmuş kişilerin, ruh sağlığı merkezlerine ve madde bağımlılığıyla ilişkili servislere ulaşmaları gerekmektedir. Pandemi, bu servislere ulaşmadaki zaten varolan ve yeni ortaya çıkmış olan zorluklara ışık tutmuştur.
Arkaplan
Geçen sene salgının öncesinde, 5 ABD vatandaşından 1’inin (47 milyon kişi) ruhsal hastalık sahibi olduğu ve bunların 11 milyonundan fazlasının işlevlerini kısıtlayan ve hayatlarını daraltan ciddi bir ruhsal hastalığa sahip oldukları rapor edilmiştir. 2017-2018’de 17 milyondan fazla yetişkin ve ek olarak 3 milyon genç majör depresif epizot geçirmiştir. Eşi benzeri görülmemiş bu korku ve belirsizlik zamanında, risk grubundaki bu insanlarda ruhsal hastalıklar ve madde kullanım bozuklukları görülmesi veya semptomlarının ağırlaşması beklenebilir. Ek olarak, salgınların popülasyondaki genel stresi arttırmasıyla yeni ruhsal bozukluk mensupları ve madde kullanım bozukluğuna sahip yeni bireylerin ortaya çıkacağı aşikardır. (ABD’de) Her 3 yetişkinden 1 tanesi pandemi sırasında anksiyete ve depresyon belirtileri rapor etmişlerdir. (Şekil 1)
Figure 1: Average Share of Adults Reporting Symptoms of Anxiety or Depressive Disorder During the COVID-19 Pandemic, May-July 2020
Bir karşılaştırma yapmak için verileri 2019 senesiyle karşılaştıralım. 2019’da her 10 kişiden 1’i (%11) anksiyete ve depresyon semptomları belirtmiştir. Ek olarak, yeni bir araştırma; araştırmaya katılan yetişkinlerin %13.3’ünün koronavirüse bağlı stresi yenmek için artan madde kullanımı, %10.7’sinin intihar düşüncesine sahip olduklarını rapor etmiştir.
Sosyal İzolasyonun Ruh Sağlığına Olumsuz Etkileri
Koronavirüse verilen yaygın bir tepki olarak, birçok eyalet ve yerel hükümetler mecburi olmayan işyerlerinin ve okulların kapanmasına hükmetti. “#evdekal” kuralları ortaya çıktı ve kalabalık buluşmalar konusunda insanların şevki kırılırken, insanlar sosyal izolasyona özendirildi. Eyaletler şimdi yeniden hayata dönme aşamasındalar ve koronavirüs vakalarındaki yeniden artışla da karşı karşıyalar. Vakalar arttıkça yeniden ev karantinası kurallarının mı ortaya çıkacağı yoksa sosyal mesafeyle ilgili özendirmelerin mi süreceği ise belirsizlik konusu.
Araştırma, sosyal izolasyonu ve yalnızlığı, bozulan ruhsal ve fiziksel sağlıkla ilişkilendirmektedir. Eski askeri doktor Vivek Murthy, deneyimlenen yalnızlık hissinin artışının kendi başına bir toplumsal sağlık sorunu olduğunun altını çizdi. Bu yalnızlık hissinin hayat süresini azalttığının ve hem ruhsal hem fiziksel sağlığa olumsuz etkilerinin görmezden gelinmemesi gerektiğini hatırlattı. (Vivek Murthy bu araştırmayı yapan KFF ile çalışmaktadır) Ek olarak, karantina şartlarının intihar düşüncelerini arttırdığını ve yalnızlaşmanın intihar girişimlerini arttırıcı etkisi olduğunu gösteren veriler vardır. “#evdekal” kurallarının uygulamaya konmasından kısa süre sonra Mart ayının sonunda yapılan KFF anketinde gördük ki, karantina kurallarına uyan bireylerin %47’si koronavirüse bağlı olarak ruhsal sağlıklarında olumsuz değişmeler belirtmişlerdir (Şekil 2). Bu oran, karantina kurallarına uymadığını söyleyen insanların koronavirüse bağlı streslerinden (%37) belirgin derecede fazladır.
Figure 2: Percent of Adults Who Say Worry or Stress Related to the Coronavirus Has Had a Negative Impact on Their Mental Health, Based on Sheltering-in-Place Status
Sosyal İzolasyonun Gruplara Göre Etkileri
AİLE ÜYELERİNİN ARASINDA ÇOCUKLARIN VEYA ERGENLERİN BULUNDUĞU HANELER
Koronavirüsün yayılmaması için alınan önlemler sonucunda, neredeyse ABD’nin tamamında 2019-2020 okul döneminde okullar kapandı ve 30 milyon öğrenci ve onların aileleri veya vasileri bu durumdan etkilendi. 2020-2021 eğitim öğretim yılında da birçok okul açılmayıp online eğitime geçiş yaptı. Bu durum birçok aileyi çocuklarının eğitimlerinin yetersiz mi kalacağı konusunda endişelendiriyor. Okulların uzun süredir kapalı olmalarından kaynaklı yemek ve egzersiz programlarının değişimi, sosyal ve ruhsal gelişim için gerekli olan akran buluşmalarının azlığı da bir diğer dikkat edilmesi gereken konu. Veriler gösteriyor ki okulların açılmaması durumunda 5-17 yaş arası çocuğu olan velilerin %67’si çocuklarının sosyal ve duygusal açıdan geri kalacağı inancına sahip.
Okulların kapalı olduğu süreçte ailelerin günlük rutinleri de bozuldu. Veriler gösteriyor ki 18 yaşından küçük çocuğu olan kadınların yarısından fazlası, koronavirüs kapsamında alınan “#evdekal” önlemleri sonucunda ruhsal sağlıklarında bozulma rapor ediyor. Aynı ankette edinilen diğer veriye göre erkekler çocukları için kadınlara göre daha az endişeliler. (%49) Bu anket kadınların kendileri için de genel olarak erkeklerden daha çok kaygı belirttiğini bulmuştur. (%57-%50. Temmuz ortasında alınan verilere dayanarak karşılaştırılmıştır) Cinsiyetler arasında aynı yöndeki fark Nisan-Haziran sürecinde de gözlenmiştir. (%44.6-%37)
İntihar düşüncesi, ergenlerin ruh sağlığı söz konusu olduğunda göze çarpan diğer bir risktir. Gençler arasındaki ruhsal bozukluklar pandemiyle artış göstermiştir ve ruh sağlığı merkezlerine erişim imkanları ise kısıtlanmıştır. Şekil 3’te görüldüğü gibi, 2016-2018 arasında 3 milyondan fazla (%12) 12-17 yaş aralığındaki gençte veya her 10 gençten 1’inde anksiyete ve/veya depresyon görülmüştür.
Figure 3: Percent of Adolescents Ages 12-17 with Anxiety, Depression, and Depression and/or Anxiety, 2016-2018
Gençler arasındaki en önemli tehlikelerden biri de artan intihar düşüncesidir. ABD’deki genel ölüm sebepleri arasında 10. sırada olan intihar, 12-17 yaşları arasındaki gençlerin ölüm sebepleri söz konusu olduğunda 2. sırada yer almaktadır. İntihar düşünceleri ve intihar girişimi oranları da zamanla artmıştır. Ek olarak, gençler arasında madde kullanımı bir problemdie. Çalışmalar gösteriyor ki gençler arasındaki madde kullanımı başka sorunlara ve yetişkinlikte madde kullanım bozukluğuna yol açabiliyor. 2017’de yapılan bir araştırmanın gösterdiğine göre her 10 lise öğrencisinden 1’inden fazlası, yasadışı madde kullanımı (%14) ve reçeteli opiyadların suistimal edilmesinde rol almıştır (%14).
65 YAŞ ÜSTÜ YETİŞKİNLER
Yaşlılar, koronavirüs bulaşması halinde daha ciddi semptomlar göstermekteler. Covid-19’daki ölümler çoğunlukla sürekli bakım gören kişiler arasında görülmektedir. 65 yaş üstü bireyler koronavirüs risk grubunda yer aldıkları için sosyal mesafe kurallarına uymak dikkat etmeleri gereken en mühim konudur. Bu önlemler, onları bakım verenlerinden ve sevdiklerinden uzaklaştırabilmektedir. Bu da anksiyete ve yalnızlık hissini çoğaltmakta ve pandemiye dönük korkuları tetiklemektedir.
KFF anketlerinin verilerine göre, yaşlı bireylerde pandemi dolasıyla yaşanan stres ve kaygı belirtilmiştir. (Şekil 4) yine de 65 üstü bireyler, 18-64 yaş grubuna göre kaygılarını daha az dile getirmektedirler.
Figure 4: Percent of Older Adults (Ages 65 and Up) Who Say Worry or Stress Related to the Coronavirus Has Had a Negative Impact on Their Mental Health
Benzer şekilde Census’un anketindeki veriler de aynı yöne işaret etmektedir. Yine de, anket yaşlı bireylerin zaten yalnızlık ve matem dolayısıyla ruhsal sağlık açısından zayıf bir grup olduğunu da göstermektedir. 2018’de 65 yaş üstü bireylerin yaklaşık %27’si yalnız yaşadıklarını belirtmişlerdir. Yaşlı bireyler depresyon risk grubundadırlar, buna rağmen bir çoğu tanı almamakta ve tedavi olmamaktadır. Evde bakım alan ve hastanede yatan kişilerde depresyonun görülme sıklığı artmaktadır. İntihar düşüncesi de yaşlı bireyler söz konusu olduğunda ele alınması gereken bir tehlikedir. 2018’de ABD’de 5 intiharın 1’i yaşlılar tarafından gerçekleştirilmiştir. (48,344 kişiden 9,102 kişi); bu intiharların %80’inden fazlası erkekler tarafından gerçekleştirilmişti. Araştırma aynı zamanda gösteriyor ki ABD’deki intihar oranlarından en büyük payı beyaz erkekler almaktadır.
İŞ KAYBI VE GELİR BELİRSİZLİĞİNE DAYANAN RUHSAL BOZUKLUK RİSKLERİ
Covid-19 milyonlarca insanın işsiz kalmasına neden oldu. İşsizlik, virüsün yayılma hızının tavan yapmasıyla en yüksek oranını Nisan ayında görmüş olsa da (%14.7) Temmuz ayında da kazançlar çok düşüktü. Bu araştırma aynı zamanda, iş kaybının artan depresyon, anksiyete, stres ve düşük benlik saygısıyla ilgisini ve madde kullanım bozukuklarını arttırabileceğini göstermiştir. Ek olarak, intiharlar da artabilir.
Alınan verilere göre koronavirüs kaynaklı kaygı duyma seviyesi işlerini kaybeden ailelerde belirgin derecede daha yüksektir. Mayıs ayında alınan verilere göre, işlerini kaybeden kişilerin stres duyma oranı %46 iken işlerine devam edenlerin %32’dir. Temmuz verilerinde ise aynı oran %58’e %50 olarak çift yönlü bir artış göstermiştir (Şekil 5).
Figure 5: Percent of Adults Who Say Worry or Stress Related to the Coronavirus Has Had a Negative Impact on Their Mental Health, Based on Job or Income Loss
Ayrıca,Temmuz ayındaki ankette bir sonuca daha ulaşılmıştır. İşlerini kaybeden kişiler, uyku ve yeme bozukluğu, alkol veya madde tüketiminde artış, kronik semptomlarda kötüleşme gibi en azından bir olumsuz etki daha belirtmişlerdir. Benzer verilere, Census da kendi anketinde ulaşmıştır.
Düşük gelirli insanlar, yüksek gelirlilere göre koronavirüs kaynaklı daha fazla kaygı hissetmektedirler. Temmuz’da yapılan KFF anketi verilerine göre, senede 40,000$ kazanan kişilerin kaygı hissetme oranı %35, 40,000-89,000$ kazananların kaygı hissetme oranı %22 ve 90,000$’ın üstünde kazanan insanların kaygı hissetme oranı ise %20’dir (Şekil 6).
Figure 6: Percent of Adults Who Say Worry or Stress Related to the Coronavirus Has Had a Negative Impact on Their Mental Health, by Household Income
Ön Cephelerde Görevli Sağlık Çalışanları Arasındaki Tükenmişlik
Ülkedeki birçok hastanede çalışan sağlık görevlileri koronavirüs vakalarının çokluğu sebebiyle şaşkına dönmüştür. Vakalardaki hızlı artış ön saflarda çalışan sağlıkçılardan beklentilerin artmasına sebebiyet vermiş ve hastanelerdeki yoğunluk nedeniyle malzemelerin hızla tükenmesi sağlık çalışanlarını korkutan unsurlardan olmuştur. Çin’de yapılan bir araştırma koronavirüs vakalarında görevli sağlık çalışanlarının anksiyete, depresyon ve psikolojik yük hissettiklerini bulmuştur. Bu araştırma doğrudan COVID-19 vakalarıyla ilgilenen doktor ve hemşirelerle yapılmıştır.
Evlerinde en az bir sağlık çalışanı olan hanelerdeki stres oranı daha fazla olmakla birlikte, uyku ve yeme bozukluğu, alkol ve madde kullanımında artış gibi en azından bir ek olumsuzluk daha belirtme oranı %64’tür.
Fiziksel Sağlıksızlığın Ruh Sağlığına Olumsuz Etkileri
CDC’nin (Centers for Disease Control and Prevention https://www.cdc.gov/) açıklamalarına göre kronik akciğer hastaları, astım hastaları, ciddi kalp rahatsızlığına sahip olanlar ve diyabet hastası olanlar koronavirüsten etkilenme konusunda yüksek risk taşıyorlar. Araştırma gösteriyor ki bu tip hastalıkları olanlarda aynı zamanda ruh sağlığında bozulma da komorbidite gösteriyor.
KFF anketinde sağlıklı bireylerin koronavirüs kaygısının sağlık sorunu çekenlere kıyasla daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Şekil 7’de görüldüğü gibi sağlığı iyi olanlar daha az kaygı belirtirken (%7.2), sağlık problemi çekenler daha çok kaygı belirtmişlerdir (%51).
Figure 7: Percent of Adults Who Say Worry or Stress Related to the Coronavirus Has Had a Negative Impact on Their Mental Health, by Health Status
Tartışma
Covid-19’un ruh sağlığına olumsuz etkilerini azaltmak bakımından, Dünya Sağlık Örgütü bir dizi öneri yayınladı ve Birleşmiş Milletler bu önerileri ciddiye aldı. Bu öneriler arasında ruh sağlığı bozulan bireylerin, özellikle de yüksek risk gruplarının ulaşabilmesi için telefonla destek hatları kurulması vardı. Ek olarak, madde kullanımı ve Covid-19 arasındaki bağın ciddiyeti henüz tam olarak belirlenmemiş olsa da, bir bağ olduğu biliniyor. SAMHSA (Substance Abuse and Mental Health Services Administration – https://www.samhsa.gov/) bu nedenle kaynak ve önerilerden oluşan bir dökümanı toplum ile paylaştı ve pandemi sırasındaki madde kullanımının önüne geçme konusunda adım atmış oldu.
Covid-19’un ruh sağlığı ve madde kullanımı üzerinde kısa ve uzun dönemli etkileri olacağı aşikar. Yapılan araştırmalarda sağlık çalışanları arasında salgından kaynaklı oluşan duygusal yükün, salgından sonra 3 sene kadar sürebileceği sonucuna ulaşıldı. Sağlık çalışanlarının bu durumlarının duyulması ve çözüm üretilmesi için ABD’de adımlar atılmaya başlandı. Örneğin New York’ta sağlık çalışanlarına özel psikolojik hizmetler yürürlüğe girdi. Bunun dışında yüksek risk gruplarında bulunan insanların yaşadığı kaygı ve stres de önemli bir konu. Well Being Trust’ın (https://wellbeingtrust.org/) çalışmasının bize gösterdiği kadarıyla 2029’a kadar alkol ve madde kullanımı ve intihar dolayısıyla 75,000 ölüm gerçekleşebilir.
Pandemiden önce ruhsal bozukluğa sahip olan ve madde kullananlar ve yeni etkilenenlerin bu konuda çalışan servislerin ilgisine ihtiyaç duyacağı açıktır. Sonuç olarak, pandemi hem zaten varolan hem de yeni ortaya çıkmış madde bağımlılarının yardıma erişim imkanlarına ve kısıtlılıklarına ışık tutmuştur.
Pandemi sırasında sıradan bir hastalık için hastaneye gitmekten korkan kişiler olmuştur ve bu gibi durumlarda hastalıkları kötüye gitmiştir (%4). Gereken hizmete ulaşmadaki zorluklar pandeminin en önemli konularından olmuştur. 2018 yılında bile ciddi psikolojik kaygı yaşayan bireylerin yalnızca %44’ü yardıma ulaşabilmiştir. Ruh sağlığında ciddi bozulma olan bireylerin hastaneye gitme ihtimali, daha hafif bozulmalar yaşayanlara kıyasla daha düşüktür. Sosyal fişleme korkusu veya utanç duygusuyla bu kişiler pandemi öncesinde bile yardım talep ederken zorlanıyorlardı. Şimdi durum onlar için daha da zorlaşmış görünürken, yeni telefon servisleriyle psikolojik sağlık alanında yeni bir kapı açıldı.
Yorum – Psikolog Bige Yıldırım
Bu veriler her ne kadar Amerika kaynaklı olsa da pandemiden eşit oranda etkilenen ülkemizde de durumun benzer olduğunu tahmin edebiliriz. Pandemi şartlarından dolayı yaşadığımız stres ve strese bağlı ortaya çıkan diğer davranışlar için bizim ülkemizde de bir takım çalışmalar yapılmakta. Pandemi sosyal destek başvurusu, iş kaybı sonucu ekonomik sıkıntı yaşayan bireylere 1,000 TL destek sağlarken, psikososyal hizmet hattı mesai saatleri içinde vatandaşın aramasına açık. Bu hizmetlerin ne kadar adil ve işlevsel çalıştığı ve insanlığın bu tip bir sağlık felaketine ne kadar hazırlıklı olduğu ise hepimizin yorumlayabileceği şekilde örnekleriyle karşımızda duruyor.